31 Ara 2008
MUTLU YILLAR ...!
Şimdiye kadar ne milli piyangodan, ne sayısal lotodan, ne de bu tür şans oyunlarından zırnık çıkmadı : (. Geçen sene, yılbaşı hediyesi olarak bir alışveriş merkezi daire veriyordu, deli gibi alışveriş yaptık oradan ama nerdeeeee bizde o şans, sıfıra sıfır elde var sıfır : (. Coca Cola kapaklarının altından dahi bir şey çıkmadı ya inanın.
E hal böyle olunca da şanssız olduğumu düşünürdüm hep…
Ama bakar körmüşüm ben… Bakıyormuşum da göremiyormuşum aslında ne kadar şanslı olduğumu…
Bakıyormuşum ama;
Gerçekten çok sevdiğim ve iyi ki benim sevgilim olmuş dediğim harika bir yol arkadaşım olduğu için,
Her zaman yanımda olan ve bana sonsuz destek olan canım annem, babam ve kardeşim olduğu için,
İyi bir eğitimim olduğu için,
Beni dünyanın en zenginleri arasına sokmasa da iyi bir işim olduğu için,
Sağlıklı, mutlu ve huzurlu olduğum için aslında ne kadar şanslı olduğumu göremiyormuşum.
Unutmayın ki bu dünya da mutlu olan insanlar ayağa kalkıp istedikleri koşulları arayan, bulamazlarsa da yaratan kişilerdir.
Yeni yıl paylaşımlarımızın yılı olsun.
Mutluluk, esenlik ve sevinçler getirsin.
26 Ara 2008
Öyle Seviyorum ki ...
Öyle gerçeksin ki...
Gözümü açıyorum sen, kapıyorum sen...Hiç bitmeyen serüven...Günümün en keyifli anı,uykumun en tatlı rüyası...Seni soluyorum,havadasın.Seni kokluyorum doğadasın.Hele şimdi sonbaharsın.Ya da sonsuz bahar.Seni yaşıyorum,canımdasın.Canımsın...Sarılsam sana bin yıl geçse, bir an bile ayrılmasak...Ten tene,yürek yüreğe sonsuz baharın en aşk dolu iki yaprağı olsak...Ağaç ağaç gezip yeşersek,açsak...Yere düşsek,kalksak...Seni bilsem bir tek seni...Seni görsem bir tek seni...
Öyle içimdesin ki...
Bir saniye iste benden sensiz geçirdiğim, veremem. Sensiz geçecekse geçmesin zaman istemem. Seninle yeniden doğdum, yeniden doğuşun kanıtıyım ben. Senden önce geçen zamanı, sana ulaşmak için yürüyerek geçirmişim, kimmişim bilmemişim. Şimdi başımı çevirip geriye bakmıyorum bile. O yol yüründü ve bitti, artık seninle yürünecek bambaşka bir yol var önümde. Yorgunluk nedir bilmeyeceğim, hiç şikâyet etmeyeceğim ve bir tek adımda bile tökezlemeyeceğim uzun, aşk dolu bir yol...
Öyle aklımdasın ki...
Ah sensiz kalmıyor muyum, bazen yıkasım geliyor gördüğüm bütün duvarları.Ardında seni bulurum sanıyorum.Ne ayrı koyduysa bizi zaman ya da yollar bir kalemde silesim geliyor.Sana dokunmamı engelleyen ne varsa, bir kadehi yere atıp tuzla buz eder gibi parçalamak istiyorum.İsyanım taşıyor kendi öfkemden korkuyorum.Ve kavuşmak...Bunu düşünmek içimde kırılmış bütün aynaları tamir ediyor.Mavi bir yağmur başlıyor ıslanıyorum.Maviye boyanıyorum.
Öyle özlüyorum ki...
Sen ol, hep ol, benimle ol, bende ol... Sendeyim ben yüreğimi koydum yüreğinin üzerine. Aşk bu başka isim arama. Hemde en koyu, en deli, en tutkulu... Öğreneceğim çok şey var sana dair. Bilmediğim çok şey var. Ama bir şeyi öyle iyi biliyorum ki...
Seni öyle çok seviyorum ki...
22 Ara 2008
SENİ SEVİYORUM ÇÜNKÜ ...

HER BEŞERE İNSAN DERİZ YA !

Çakılların güzellikleriyle övündükleri bir gün, devlere benzeyen makineler girmiş o sahillere. Çelik tekerlekleriyle ezdikleri taşları bin parçaya bölerek. Birbirinden gururlu taşlar, o devlerin pençeleriyle savrulup atılmışlar bir yana. Dağ gibi yığılan çakıllardan bazıları, bu sefer “biz üsteyiz, siz altta” diyerek dalga geçmişler ezilenlerle. Kısa bir zamanda, sahilin altı üstüne getirilmiş adeta. Çakıllar, neler olup bittiğini anlamaya çalışırken, adamlardan sevinç çığlıkları yükselmeye başlamış:
1 Ara 2008
ÖLÜNCE ÖLMÜŞ MÜ OLACAĞIZ ?

Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler. Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...
hayatı sadece dünyadan ibaret sananlar gibi, yaşamlarının sadece ana rahminde olduğunu ve doğunca öleceklerini sanıyorlar..
MUCİZE

HARİKA YEMEK

KEDİ & FARE

DÜNDEN HIZLI MISINIZ ?

ARKADAŞ MI DOST MU ?

Oğlan tekrar sırtlamış çuvalı düşmüş yola. Babasının dostu kapıyı açıp, oğlanı ter içinde, elinde kanlı bir çuvalla görür görmez etrafa şöyle bir bakmış ve hemen almış içeriye. Sen Ahmet'in oğlusun değil mi demiş? Evet demiş çocuk. Ver elindekini diyerek çuvalı almış. Arka bahçeye çıkarmış, arka bahçede bir çukur kazıp çuvalı gömmüş. Çocuğa su ikram etmiş. Bu arada yetmemiş, gömdüğü yer belli olmasın diye sarımsak ekmiş oraya. Çocuk ben artık gideyim demiş. Adam da babana söyle sarımsak tarlasına gözüm gibi bakıyorum demiş. Çocuk gitmiş babasına durumu anlatmış, gerçekten senin dostun varmış benim ise sadece sıradan arkadaşlarım demiş. Yooo bitmedi demiş babası, şimdi tekrar git dostumun kapısını çal ve açar açmaz yüzüne okkalı bir tokat yapıştır. Çocuk olur mu hiç öyle şey demiş. Olur olur, ancak o zaman anlayacaksın dostluğun ne demek olduğunu.
Çocuk çaresiz utana sıkıla tekrar düşmüş yola. Kapıyı çalmış. Babasının dostu kapıya çıkar çıkmaz da babamın size iletmek istediği bir şey var demiş. Nedir o demeye kalmadan çocuk okkalı bir tokat yapıştırmış babasının dostunun suratına. Üzülmüş bir yandan da nasıl vurdum diye. Babasının dostu demiş ki, benim de babana iletmek istediğim bir şey var... Söyle o babana "biz bir tokada satmayız koskoca sarımsak tarlasını" demiş! İşte böyle. Çocuk o zaman anlamış dostluğun değerini ve babasının yüzlerce arkadaşın olacağına bir dostun olsun yeter derken ne demek istediğini... Sen Gülerken yanındakiler de güler, Ama ağlarken yalnız ağlarsın, Onun için öyle bir ağaca yaslan ki, Asla yıkılmasın. Öyle bir dost edin ki, Asla bırakmasın.
SEVİYORSAN EĞER.....!
İlk tanıştığımız günden, SENİ kaybedinceye kadar;
İşe giderken aceleden, işten eve geldiğimde yorgunluktan SENİNLE yeterince ilgilenemediğime,
Sözleştiğimiz saatlere uymayarak SENİ beklettiğim zamana,
SEN konuşurken konuyu sonuna kadar dinlemeden sözünü kestiğime,
Doğum ve evlenme yıldönümü kutlamalarının çoğunu ‘daha sonra’ diyerek, SENİN hazırlıklarını dikkate almadan ertelediğime,
SANA zaman zaman ters baktığıma, kaşlarımı çatarak hiddetlenip SENİ ürperttiğime,
Özel ilgi beklediğin an ve zamanları fark etmediğime, umursamadığıma,
Hamilelik ve rahatsız olduğun dönemlerde yeterli ilgi ve şefkati SENDEN esirgediğime,
Bayramlarda ve özel günlerde SENİN arkadaş ve akrabalarına benden yapmamı beklediğin kadarını yapmadığıma,
Benim iyiliğim, mutluluğum, sağlığım için dikkatin, itinan ve fedakarlıklarına yeterince teşekkür etmediğime,
Aslında SANA içimdeki SEVGİMİ yeterince haykırırcasına hissettirmediğime,
Seni doya doya sevmeyi ertelediğime PİŞMANIM,
Allah’tan rahmet diliyorum, nur içinde ol!
Kocan M. Cihangir Hür
Benim pişmanlıklarımı bu yazıyı okuyanların duymaması için, eşlerin birbirine yeterince ilgi göstermelerini ve benim eşime rahmet dileyip Fatiha okumalarını dilerim.
Yukarıdaki yazı, rahmetli Beyhan Hür’ün (1956-2006) Yeni Asır gazetesinde yayınlanmış ölüm ilanıdır.
***************
‘Günümüzde kocanın sağduyusu çok sayıda evliliğin fiyasko ile sonuçlanmasının başlıca nedenidir. Bir kadının, kendisine tamamen akılcı bir varlıkmış gibi davranan bir adamla mutlu olması nasıl beklenebilir?’ sözü çok sevdiğim sözlerdendir ve İrlandalı yazar Oscar Wilde’ a aittir.
***************
Ben, sevgiden, aşktan hoşlanmayan,
Dokunmaktan, dokunulmaktan zevk almayan,
‘Seni seviyorum’ u duyduğu zaman koltukları kabarmayan, sevdiğine daha bir sıkı sarılmayan,
Ne kadar güçlü olursa olsun yaslanacak bir omuza ihtiyacı olmayan,
Evdeki huzurunu hiçbir şeyle değişmeyen,
Pırlantalar, yatlar, katlar yerine ağladığında saçını okşayan bir sevdiği olmasını tercih etmeyen,
Uykusundan öpülerek uyandırılmak istemeyen,
Sabahları, sevdiğinin gülümseyen dudaklarından dökülen ‘günaydın’ la güzel bir güne başlamayan, mutlu olmayan bir kadın tanımadım.
***************
Peki ya erkekler?
Aslına bakarsanız ölesiye sever Türk erkeği, ‘tya onunsundur ya kara toprağın’ ??? … Ama dile getirmez sevgisini. ‘Ağır abi’ dir O. Zaten karşısındaki kadın sevildiğini biliyordur, erkek sevmese bir dakika durur mu yanında? Ne gereği vardır erkeğin sevdiğini dile getirip söylemesine?…
Peki, gerçekten bu kadar zor mu sevdiğini göstermek?
İnsan, eğer gerçekten seviyorsa güzel cümleler, ufak tefek sürprizler, sıcacık ve içten sarılmalar, dokunuşlar zor mudur?
‘Yanındaysam bu sevdiğim içindir ve karşımdakine yetmelidir’ inanışı doğru mudur?
***************
Madem seviyorsunuz, söyleyin sevdiğinizi. Bütün gün ne sözcükler sarf ettiğinizi düşünürseniz karşınızdakini mutlu edeceğini bildiğiniz iki güzel kelimenin lafı mı olur?
Hem ‘son pişmanlık neye yarar?’
Ertelemeyin sevmeyi…
25 Kas 2008
EN DEĞERLİ ARMAĞAN

ŞAHMERAN EFSANESİ VE LOKMAN HEKİM EFSANESİ

AŞK , DOSTLUK VE GÜVEN

19 Kas 2008
MARTLARIN HİKAYESİ
Bundan yüzyıllar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış. Tabi her masalda olduğu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve tabii ki bir de prensesi varmış. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış. Kralın emri ile her gün prenses dolaşmak için saray muhafızları ile birlikte sarayın dışına çıktığında ona bakmak yasakmış. Halk onun dolaşmaya çıktığı ilan edildiğinde eğilir ve gözlerini kapatır, ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalandırılırmış. Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında... Fakir bir köylü delikanlı iradesini yenememiş ve yavaşça başını kaldırıp prensese bakmış ve başını kaldıran fakir delikanlı ile prenses o anda göz göze gelmişler... Tabii ki... Tahmin edeceğiniz gibi fakir delikanlı pensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş. Prensesin de o derin bakışlarının boş olmadığını düşün en fakir delikanlı günlerce uyuyamamış ve ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada fakir delikanlıya da tutulan güzel prenses onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış. Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler. Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına götürülen delikanlı nasıl olsa ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duyduğu aşkını anlatmış. Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına dayanamayarak fakir delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.
İŞTE HİKAYEMİZDE ZATEN BURADA BAŞLIYOR....!
Hemen bir gemi hazırlattıran kral gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan fakir delikanlı prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkından haberdarmış. Sonunda martılar bile fakir delikanlıyı anlamış ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Ve zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar aracılığı ile aşkları iyice büyümüş; ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii korkulduğu gibi olmamış... Ağlayarak kızına sarılan kral, hayvanların bile bu aşkı anlarken kendisinin anlayamadığı için kendisinden utandığını söyleyerek prensese hemen bir gemi göndertip fakir delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş. Buna çok mutlu olan prenses hemen fakir delikanlıya bir mektup yazmış ve olanları anlatmış. Tabii bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da her şeyi anlatarak bütün martıları düğünlerine çağırmış. Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubun düştüğünü farketmiş. Ve mektubu tüm martılar hep birlikte aramaya başlamışlar... Fakat bir türlü bulamamışlar. Bu arada prensesten mektup alamayan fakir delikanlı, yazmış olduğu mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu arıyorlarmış... Prensesin kendisini unuttuğunu yahut istemediğini sanan fakir delikanlı martıların onun için gelmediğini düşünerek, fenerden kendisini kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Ve malesef kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...
İşte o gün bugündür, her şeyi düzeltmek için denizler üzerinde uçan martılar o mektubu ararlar. O mektubu bularak o inanılmaz sevgiyi ve her şeyi geri getireceklerini sanırlar ve bu yüzden de hep denizler üzerinde uçarlar.
17 Kas 2008
11 Kas 2008
4 Kas 2008
31 Eki 2008
UZUN ZAMAN OLDU
Gerçektende çok uzun zaman oldu. En son 18 Ekim de beraberdik.Bu arada yine bir çok olaylar oldu tabi ki. Bunların en başında benim hastane maceram geliyo. Evet evet yanlış duymadınız hastane dedim.23/10/2008 günü acilden girdiğim hastanede yapılan tahliller sonucu apansit olabileceğim düşünüldü ve 24/10/2008 günü 3 gün hastanede kalmak üzere yatışım yapıldı.Hem çok güzel hem de biraz üzücü bir üç gündü.İlk önce güzel taraflarını sayayım.
- Odam çok güzeldi. Beraber yattığım hastalar çok iyidiler. Bana gerçekten çok güzel davrandılar.Hatta çok sessiz ve nazlı bir hasta olduğum için bana PRENSES adını taktılar. Hepsine çok teşekkür ederim. Meral'i (sidikli), Ayşe'yi ( çingene) , Sibel'i (bitli) ve Zeyni (sütanne) hepsini buradan çok öpüyorum.
- Hastanede yattığım süre içinde ne kadar çok sevenim olduğunu da öğrenmiş oldum.Her ziyaret saatinde odam doldu taştı.Gelen , arayan herkese çok teşekkür ederim bana çok güzel moral verdiler.İnsanın böyle günlerde gerçekten morele ihtiyacı olduğunu anlamış oldum.
- Bu arada tabiki her zaman böyle güzel geçmedi. neyse ki bu durumlar az olduğu için beni fazla etkilemedi. Bunların başında serumlar(15 tane) geliyo tabi ki hemşirelerle anlaşamadığımız için oldu bunlar yani( birazcık hastaların fikirlerine önem verseler ne olur sanki) ve en önemli sorunumuz açlıktı. İlk başlarda fazla anlamasamda sonraları fena vurdu beni neyse ki kısa sürdü doktor imdadıma yetişti.
- Bu arada üzüldüğüm bir başka konu ise aşkımın yanımda olmayışıydı. Tabiki gelmek istedi ama malesef durumlar müsait olmadı. Neyse ki telefonlar varda ucuz kurtulduk yani ama beni bir an olsun yanlız bırakmadığı için teşekkür ederim.Birde annesine benim herşeyimle uğraştığı için ve benim yanımda olduğu için teşekkür ederim. Seni Çok Seviyorum Birtanem.
27/10/2008 günü hastaneden çıktım. Neyse ki ameliyat olmaktan kurtulmuş oldum. Eğer açıkmasaydım sonuç kesilmekti yani ( yemek yemenin önemini anlamış oldum bu arada) Doktor çıkabilirsin dediğinde kulaklarıma inanamadım yani emin misiniz diye bir kaç kez sordum ( sanki doktor yalan söylüyomuş gibi) Ordan ayrılmamda biraz zor oldu ne de olsa orda da bir ortamım vardı 3 gün herşeyimizi paylaştık.
İşte durumlar böyle yani acısıyla tatlısıyla hayatımıza değişik bir macera daha girmiş oldu. Neyse ben yine çok konuştum bir daha görüşmek üzere bye....................
18 Eki 2008
17 Eki 2008
KÜÇÜK KIZ ?

> > Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli
dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi.
Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.
'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir' diye düşündü.
> > Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
> > Alaycı bir ses tonuyla:
> > Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu.
> > Hayır, çikolata parası lazım!
> > Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü.
Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
> > Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
> > Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz,
onu da bulamadıysak aç yatarız.
> > Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
> > Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
> > Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stand-up'çı mısın?
> > Hiçbiri değil. Sadece fakirim.
Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
> > Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla
> > O bizim için değil zenginler için.
Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım.
Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
> > Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti.
O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
> > Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek,hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
> > Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. 'Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu' diye düşündü.
> > Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi ?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
> > Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
> > Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
> > Oturun biraz dertleşelim bari dedi.
> > Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
> > Yok mu eşin dostun, borç alacak akraban?
> > Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
> > Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?
> > Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
> > Hımmmm. Aşk hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrüne fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
> > Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
> > Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
> > Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
> > Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım.
> > Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarpıp çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden? > >Hiçbir şeyim yok mu? Hayır, benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
> >Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikâyet
ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
> >Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, her gün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
> >Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu?
> >Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
> >Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
> >Küçük kızı severek.
> >Küçük kız mı? Hangi küçük kız?
> >Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutlu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
> >Nasıl yani?
> >Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar
hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
> >Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?'diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses gibi olmuşsun' demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
> >İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
> >Hiç kavga etmez misiniz siz?
> >Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
> >Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
> >Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile içinde o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler.Yumuşak dokunuşları severler.
> >Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
> >Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın.Artık o seni rahatettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkekmutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
3 HEYKEL !!!

ÇAY SEVER MİSİNİZ ?
Kaynana Çaydanlık Gibidir ; Fokur Fokur Kaynar.
Gelin Demlik Gibidir ; Sinsi Sinsi Demlenir.
Oğlan Bardak Gibidir ; Bir Gelin Doldurur , Bir de Kaynana
Görümce Çay Kaşığı Gibidir ; Arada Bir Gelir Ortalığı Karıştırır.
Çocuk Şeker Gibidir ; Ortalığı Tatlandırır.
Kayınpeder de Çay Tabağı Gibidir ; Dökülenleri Toplar.
13 Eki 2008
AŞKIN TANIMI ( Bakın Şu Yumurcaklara )

HAYATIN ANLAMI SENİN BAKIŞLARINDA GİZLİDİR...
"Eski zamanların birinde bir adam hayatin anlamının ne olduğuna takmış kafayı.. Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş.. Ama aldığı cevaplarda ona yetmemiş.Fakat mutlaka bir cevabi olmalı diyormuş.. Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş.. Köy,kasaba,ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor tabiî ki ...
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona
-Su karsı ki dağları görüyor musun,orada yaslı bir bilge yasar! istersen ona git belki o sana aradığın cevabi verebilir. " demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yasadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye Hayatin anlamının ne olduğunu sormuş.. Bilge sana bunun cevabini söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş ...
Adam kabul etmiş..
Bilge bir çay kasığı vermiş adamın eline ve içindede silme bir şekilde zeytinyağ doldurmuş. Simdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel ... Yalnız dikkat et kasıktaki zeytinyag eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybedersin.. Adam gözü çay kasığında bahçeyi turlayıp gelmiş.Bilge bakmış evet demiş kasıkta yağ eksilmemiş,peki bahçe nasıldı?
Adam şaşkın..
Ama demiş ben kasıktan başka bir yere bakmadım ki... Simdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kasık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş Bilge...
Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzellikler büyülemiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü ...
Geri geldiğinde bilge, adama bahçe nasıldı diye sormuş ...
Adam gördüğü güzellikler karsısında büyülendiğini anlatmış..
Bilge gülümsemiş ,ama kasıkta hiç yağ kalmamış demiş ve eklemiş : "Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatin akıp gider sen farkına varmazsın.. Yada görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayati yasarsın akıp giden zamanın anlam kazanır ... "
"Hayatinin anlamı senin bakışlarında gizlidir"
10 Eki 2008
7 Eki 2008
KORUYUCU MELEK

KADINLAR NEDEN AĞLAR ?

6 Eki 2008
Uzun Bir Aradan Sonra
27/09/2008 cumartesi günü köye gittik 2 gün temizlikten sonra zor kendimize geldik.
30/09/2008 günü Ramazan Bayramının 1. günüydü. Herkesin Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Bayramın 1. günü her sene olduğu gibi babaannemdeydik.Bir kaç Aile büyüğünü ziyaret ettikten sonra akşam yemeğimizi yedik ve Karacabeye geri döndük.
Bayramın 2. ve 3. günleri benim için çok sıkıcı geçti. Belkide her bayram okul bahçesinde gezip bu bayram gezememekten olabilir. Ama yine de her şey çok güzeldi.
03/10/2008 Cuma günü aşkımın doğum günüydü. Bayram dolayısıyla yanında olamasamda bütün kalbim onunla idi. Bir kez daha DOĞUM GÜNÜ nü kutluyorum. Seni Çok ama Çok Seviyorum AŞKIM Sen bana Allah'tan en büyük hediyesin. Canım KOCACIM Benim...
Bütün tatilim bu kadardı aslında olsun bunlarında kıymetini bilmek lazım aslında bunları yaşayamayan binlerce insandan biri olmadığımız için her gün şükür etmeliyiz.
Bu arada 04/10/2008 cumartesi günü şehit düşen 15 mehmetçiğimizin ailelerine yakınlarına ( tüm türkiye'ye ) başsağlığı diliyorum.